Arif Ergin’in ilk kitabı olan Tekvin, gizem öğeleri ile harmanlanan polisiye türündeki kurgusuyla okuyucusuna soluksuz bir deneyim sunuyor. Ergin’in kişisel merakından yola çıkarak yaptığı araştırmalar sonucunda kaleme almaya karar verdiği bu eser, barındırdığı tarihi gerçeklik unsurlarıyla çok daha zengin bir hale geliyor. Bu sıra dışı ve sürükleyici roman, yayımlandığı ilk günden itibaren okurların dikkatini üzerinde toplamayı başarıyor.
Tekvin, adını Osman Hamdi Bey’in aslında isimsiz bıraktığı fakat kaynaklarda “Tekvin” ya da “Mihrap” adıyla anılan bir tablosundan alıyor. Dönemine göre oldukça cesur detaylara sahip olan tablo, bu özelliği sebebiyle hiçbir zaman doğrudan sergilenemiyor. Bir zamana kadar adresi bilinen “Tekvin” tablosu, bir gün ortadan kayboluyor ve asla bulunamıyor. Kitap ise bu kayıp tabloyu ve üzerinde barındırdığı sembolleri merkez alıyor.
Tarihin Derinliklerinde Çözülmeyi Bekleyen Bir Sır: Tekvin
Arif Ergin, Tekvin’in başkahramanı olarak okuyucuya Hakan Turan isimli bilgisayar mühendisi genç bir adamı tanıtıyor. Aynı zamanda bir yazılım şirketinin de sahibi olan Hakan, herkes gibi sıradan bir hayat yaşıyor. Fakat bir gün manevi kız kardeşi Melek, kim olduğu bilinmeyen kişiler tarafından kaçırılıyor ve bu olayın ardından Hakan’ın hayatı tamamen alt üst oluyor. Kaçırılan kardeşinin peşine düşmeye karar veren genç adam, kendisini asla tahmin edemeyeceği gizemli olayların içerisinde buluyor.
Hakan, kardeşini bulabilmek adına ulaşabildiği tüm ipuçlarını takip ediyor ve bunun sonucunda vardığı nokta hayretler içerisinde kalmasına sebep oluyor. Tüm bu gizemlerin, aslında Osman Hamdi Bey’in kayıp tablosu “Tekvin”ile ilişkili olduğunu anlıyor…
Beyoğlu’na Başka Bir Göz ile Bakma Vakti!
Arif Ergin, Tekvin’de olayların geçtiği mekân olarak Beyoğlu’nu seçiyor. Yazar, tarihi dokusu ve birbirinden etkileyici mimari yapılarıyla İstanbul’un gözbebeği haline gelen Beyoğlu’nu okurlarına yeniden tanıtıyor. Beş yıllık bir araştırmanın ürünü olan bu kitapta, kaldırılan her taşın altından başka bir sır çıkıyor.