"Bir kadın herhangi bir şekilde hoşuma gidince ilk yaptığım iş ondan kaçmak olurdu. Karşı karşıya geldiğim zaman her hareketimin, her bakışımın sırrımı meydana vuracağından korkar, tarif edilmesi imkânsız, âdeta boğucu bir utanma ile dünyanın en zavallı insanı haline gelirdim . Hayatımda hiçbir kadının, hattâ annemin bile gözlerine dikkatle baktığımı hatırlamıyorum. Son zamanlarda, bilhassa İstanbul'da bulunduğum müddet zarfında, bu mânâsız hicapla mücadeleye niyet etmiş, arkadaşlar vasıtasiyle tanıştığım bazı genç kızlara karşı serbest olmıya çalışmıştım. Fakat onlardan ufak bir alâka gördüğüm anda bütün niyet ve kararlarım uçup gidiyordu. Hiçbir zaman masum bir insan değildim. Yalnız kaldığım zamanlar, kafamda canlanan bu kadınlarla, en usta âşıkların bile akima gelmiyecek sahneler yaşar, sıcak ve zonklayan dudakların sarhoş eden tazyikini ağzımda, hakikatte olabileceğinden birkaç kat daha kuvvetli olarak duyardım.
Fakat sergide gördüğüm bu kürk mantolu resim, ona hayalen dokunmama imkân vermiyecek derecede beni sarmıştı. Onunla bir aşk sahnesi tasavvur etmek değil, karşı karşıya, iki dost gibi oturmayı düşünmek bile elimden gelmiyordu. Buna mukabil, gidip o tabloyu seyretmek, bana bakmadığına emin olduğum o gözlere saatlerce dalmak arzusu gitgide artmakta idi. Paltomu sırtıma geçirerek tekrar serginin yolunu tuttum ve bu hal, günlerce devam etti."