Cibran, Yakın, Orta ve Uzak Doğu'nun geleneksel öğretileriyle Batı düşüncesini karşılaştırmış, bireysel ve toplumsal olgulara çeşitli sentezler getirmiştir. Yapıtlarında şiirsel bir anlatım kullanmış, doğu düşüncesini batı diliyle yazmıştır. Bu nedenle Cibran'ın eserlerini dinleyenler, bir bakıma peygamberlerin kitaplarını dinliyormuş izlenimine kapılırlar. Tıpkı kutsal kitaplardaki gibi yazım büyük önem taşır. Aforizmalarını sanki meydanlarda yüksek sesle okusunlar diye yazmış gibidir.
Her kitapta kurgu aşağı yukarı aynıdır. Bir "öğreten" bir de ondan "öğrenenler" vardır.
Konu da az çok aynıdır: Doğa, toplum ve insanoğlu. Bu üçlü her zaman bir bütün içinde ele alınır ve "öğreten" doğanın, toplumun ve insanlığın yasalarını anlatır.
Halil Cibran, gerek şiirlerinde, gerekse resimlerinde insanoğlunu ve onun insanlığını en yüce doğa olayı olarak ele alır. Evrimlere yürekten inanır. "- Sizler doğa'nın çocuklarısınız!" der. İnsanlara eziyet edenleri, sömürenleri, aldatanları şiddetle kınar.
Sömürülenlere de yalnız acıma duygusuyla yanaşmaz: "Eğer başınıza bir despot geçmişse bunun sorumlusu sizlersiniz; yüce Yaratan, alnınıza diktatörleri yazmamıştı, bunu sizler kendi kendinize yazıyorsunuz" der.
İnsanların; insanlıklarına kavuşmak istiyorlarsa, diktatörlere başkaldırmaları gerektiğini savunur.